Geçtiğimiz yılki 29 Ekim 2021 Cumartesi günü Aziz İstanbul’un fethinin 568’inci yıl dönümüydü. Osmanlı İmparatorluğu’na asırlarca b...
Geçtiğimiz yılki 29 Ekim 2021 Cumartesi günü Aziz İstanbul’un fethinin 568’inci yıl dönümüydü. Osmanlı İmparatorluğu’na asırlarca başkentlik yapan bu kutsal şehir, dünya durdukça, Türklüğün ve İslamiyet’in de merkezi konumunda olacak inşallah.
Fatih Sultan Mehmet, aşılmaz denilen surların yakınına ordusunu yürüttüğünde henüz 21 yaşında genç bir sultandı. Günler süren muhasara sonrasında sinirler gerilmiş, İstanbul’un dev surları henüz bir geçit vermemişti.
Asırlar önce Sultan Fatih, surların önünde, “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u” diyerek kararlılığını göstermişti. Neticede, günler ve aylar sürse de asırlarca Bizans İmparatorluğu’nun Kostantinepolis’i artık Türk ve İslam dünyasının merkezi olmuştu.
Fetihten kısa bir süre Kostantiniyye ve Dersaadet (Mutluluklar şehri) olarak anılan şehir daha sonra İstanbul adıyla tarihe şan verdi.
Bir başka kayda göre Aziz İstanbul’un, eski çağlarda kurulduğu tarihten bu yana tam 34 farklı isminin olduğu söyleniyor.
İstanbul’un alınması İslam dünyası için çok önemliydi. Peygamberimizin, “Güzel asker” övgüsüne mazhar olmak için fethe 85 yaşında katılan Eyüp El Ensari de Eyüp ilçesinde yatmaktadır.
Fakat kolay olmadı bu şehri almak.
Aylar sürdü… Surlar kolay geçit vermedi… Büyük bedeller ödendi…
Tarihler 29 Ekim 1953’ü gösterdiğinde, 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet, o beyaz atı ile şehre ilk adımını atarken, bir yandan da burada yaşayan insanların kutsallarına dokunulmaması için ferman çıkarmıştı.
Yıllar sonra, Şairler Sultanı Necip Fazıl, aşılmaz denen surların yıkılışını şöyle ifade eder;
“Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes,
Ey kahpe rüzgâr, artık nerden esersen es!”
İstanbul'un ikinci işgali tam 5 yıl sürdü
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında İstanbul yine Hıristiyan dünyasının iştahını kabartmaya başlamıştı.
Çanakkale’de büyük darbe alan İngilizler ve Fransızlar, yıllar sonra bir oldubitti ile İstanbul’u işgal ettiler.
8 Şubat 1919’da Fransız General d’Esperey’nin İstanbul’a ikinci gelişinde kendisini Fatih Sultan Mehmet’e benzeterek bindiği beyaz atla yürüyüşü de, düzenlediği zafer alayı da Gazi Mustafa Kemal’in “Geldikleri gibi giderler” sözüyle tarihin çöplüğünde kaldı.
13 Ekim 1918’te başlayan işgal, 6 Ekim 1923’te son buldu.
Esasen 15 Mayıs 1919’da başlayan İzmir’i işgali, Gazi Mustafa Kemal’in Anadolu harekâtı için bir kıvılcım fişeği gibiydi. Nitekim İzmir’in işgalinden 4 gün sonra 19 Mayıs 1919’da başlatılan Türklüğün bu büyük başkaldırısı sonunda 29 Ekim 1923’te bağımsız ve özgür bir Türkiye Cumhuriyeti’nin da göz bebeği olan İstanbul iki kez fethedilmiş oldu;
Birincisi Fatih Sultan Mehmet tarafından…
İkincisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından…
Fatih Sultan Mehmet, aynı zamanda bir devri kapattı, yeni bir devir açtı.
Mustafa Kemal Atatürk ise, emperyalizmin elini-kolunu budayarak, bu kutsal topraklarda Türkler için sonsuza kadar bir devlet kurdu.
Allah her ikisinden de razı olsun.
Sözü Necip Fazıl Kısakürek’in şiiriyle tamamlayalım:
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih`ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul! İlle İstanbul`da bul! İstanbul, İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir ` Kâtibim`i...
Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul...