Haber Detayı
2021-12-17 04:01
Aşkın gözü kör müdür?

Hani hepimizin başından geçmiştir küçük yaşlarda. Daha ilkokul sıralarında, ya da biraz daha ergin orta ya da lise yıllarında…

Aşkın gözü kör müdür?

Hani hepimizin başından geçmiştir küçük yaşlarda. Daha ilkokul sıralarında, ya da biraz daha ergin orta ya da lise yıllarında…

Mahalleden… Aynı semtte… Aynı apartmanda… Ya da ne bileyim, günlük hayat akışının her hangi bir yerinde… Mutlaka gönlünüze hitap eden biri ile karşılaşmışsınızdır…

O an vurulursunuz… Duyguların her biri bir şelale olup akıverir yüreğinize…

Şiirler yakarsınız…

Hayatınızın her anında ona da yer ayırırsınız…

Göz gördü, gönül sevdi; neyleyim…

Kimisi kalpten sever, sevgi ile donatır evliliği…

Kimi mantık evliliği yapar, yaşanılanlar gereği…

Şu da bir gerçek ki; kimse ama kimse tam da aradığını bulamaz şu garip dünyada…

Zaten bulmuş olsaydı, şarkı olmazdı, türkü olmazdı… Sevdaya türküler yakılmazdı…

 

Karacaoğlan misali

Asırlar sonra bile şarkılara, türkülere konu olmuştur Karacaoğlan deyişleri… Asırlar geçse de, Elif için yaktığı şiirler hala gönül telimizi sızlatır. Genelde karşılık bulmayan aşklardır onun aşkı; bir türlü meyvesini vermeyen arzunun peşinden ayrılık nameleri ile doludur şiirleri;

“Gider oldun kömür gözlüm, elveda!

Artık sana bizim elden göç oldu.

Senin ile zevk-u sefa sürdüğüm;

Geldi, geçti; bunca günler hiç oldu…”

Ya da sevdiğine bir başka kişinin nazar ettiğini algılayacak kadar ince ve hassastır sezgileri;

“Ey benim bahtı yarim, gönlümün tahtı yarim.

Yüzünde göz izi var, sana kim baktı yarim?”

 

 

Hürriyet şairinin aşkı bir başkadır

Bilirsiniz, yazı ve şiirleriyle Cumhuriyetimizin harcına da katkıda bulunan Namık Kemal, “vatan ve millet şairi” olarak da anılır. Nitekim bir eserinin adı da “Vatan Yahut Silistre”dir…

Namık Kemal hürriyete ve hür yaşamaya aşıktır! Osmanlı’nın son yıllarında, hürriyetin ve bağımsız bir vatan kurabilmenin özlemini çekmiştir. Kendi hür, ülkesi hür, bayrağı hür bir vatandır onun aşkı; özgürlük, bağımsızlık ve hürriyet aşkı için şu dizeleri kaleme alır;

“Ne efsunkâr imişsin ey didar-ı hürriyet!

Aşk-ı esirin olduk; gerçi kurtulduk esaretten…”

Mealen; “Ey özgürlüğün güzel ve çekici yüzü!

Sen ne büyüleyici ve ne görkemli imişsin…

Biz sana ulaşmak için, nice savaşlar verdik ve esaretten kurtulduk;

Lakin bu defa da sana esir olduk…”

Takdir edersiniz ki, hürriyete esir olmak güzel ve anlamlı bir şeydir…

 

 Ziya Gökalp’in aşkı Mefkure’ye

19. ve 20. Yüzyılın çok önemli bir mütefekkiridir Ziya Gökalp… Fikir adamlığının yanında önemli sosyolog, yani toplum bilimcidir… Yurt, vatan, millet ve hürriyet kavramları onun eserlerinde anlam bulur. Bu kavramları, çağdaşı Namık Kemal ile birlikte ilk kaleme alan fikir adamıdır Gökalp…

Tarihin derinliklerinden getirdiği kültür değerlerini, kendi harsıyla yoğurup Türk gençliğinin hizmetine sunmaktadır.

O milletinin aşığıdır; güçlü ve müreffeh bir millet olmanın yapı taşlarını sıralarken soy birliğine, kültür birliğine, tarih birliğine ve din birliğine vurgu yapar…

Fakat çaresizlikler karşısında yılmaz; her türlü olumsuzluğu yenmek için dağ aşar, dere tepe koşar;

“Burada dert çok, keder çok, isterdim mutlu olayım.

Talihim beni bulmadı; gidip ben onu bulayım!”

 

Aşık Veysel’in kara toprak aşkı

Ozanlık geleneğinin zirvesi sayılan Aşık Veysel Şatıroğlu çağımızın nefesiydi. 8 yaşında yakalandığı çiçek hastalığı nedeniyle gözleri kapanan Aşık Veysel, yaşadığı zorlu ve yoksul hayata, kardelen misali baş kaldırmış bir ozandır.

Gözleri görmez lakin gönül gözü açıktır; birçok görenden daha iyi görür.

En çok da kara toprağa şiir yakar. Kırık dökük sazıyla da dillendirir yazdıklarını.

Öyle bir derindir ki söyledikleri; hala gönül telimizi titretir söylenen şarkıları…

“Dost dost diye nicesine sarıldım,

Benim sadık yarim kara topraktır.

Beyhude dolaştım, boşa yoruldum;

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi.

Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi.

Kazma ile dövmeyince kıt verdi:

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Her kim ki olursa bu sırra mazhar,

Dünyaya bırakır ölmez bir eser.

Gün gelir Veysel’i bağrına basar:

Benim sadık yarim kara topraktır…”

***

 

Ferhat, Şirin’ine kavuşmak için dağları delmiş… Kerem, Aslı’sına kavuşmak için nice meşakkatlere katlanmış.

Karacaoğlan’dan Pir Sultan Abdal’a, Dadaloğlu’na, Aşık Mahzun-i Şerif’ten, Nazım Hikmet Ran’a, Necip Fazıl’dan, Mehmet Akif Ersoy’a, Ümit Yaşar’dan Tarancı’ya, Tevfik Fikret’ten, Ahmet Hamdi Tanpınar’a, Yahya Kemal Beyatlı’ya kadar ve geçen ay kaybettiğimiz Sezai Karakoç’a kadar aşk ve sevgi kavramı farklı tarifler bulur.

Aşkı ve sevgiyi petek gibi dokuyan Yunus Emre’den, Mevlana’dan daha bahsetmedim…

***

Ben ise, hayatın tüm zorluklarına karşın yine de gönlümüzde ve yaratılışımızda var olan tutkuyu, aşkı, sevgiyi, var olma ve yaşama dürtüsünü hatırlatıyorum.

Aşk da sevmek de sevilmek de bizim için…

Zaten sevgi yoksa aşk yoksa yaşama arzusu körelmişse şu zalim dünyada; o zaman yaşamanın da bir anlamı kalmıyor…

 “Aşkın gözü kördür” diyenlere dünyada inanmam…

Öyleyse hayatınızda her daim aşk ve sevgi hayat bulsun;

 “Aşk olsun… Sevgi dolsun…”

Etiketler: habermasasi.com, Hüsameddin Acar, aşk, sevgi